Yukarıdaki gözler tanıdık geldi değil mi? Herşeyi gören, herşeyi takip eden o meşhur göz... Açılışı George Orwell'in muhteşem romanı 1984 ile yapmak istedim. 1984'ün yazılış süreciyle ilgili bilgiye aşağıdaki web adresinden ulaşabilirsiniz:
Burada benim size anlatacaklarım biraz daha farklı olacak. 1984 bir distopyayı (yani ütopyanın zıt anlamlısını) anlatmaktadır. Hükümetin gelebileceği en vahim durumu düşünün... İnsanlar akıl almaz bir baskı altındalar, hür irade yok edilmiş, tüm varlıklara el konulmuş, düşünce özgürlüğü ortadan kaldırılmış, işkence yönetimin bir parçası haline gelmiş, süregelen savaşlar ve kıtlık bitmek bilmiyor vs.
Orwell bu eserinde bizi böyle bir dünyanın içine adeta fırlatıyor. Ben, Cemal Üster'in çevirisini yaptığı Can Yayınları'ndan çıkan "Bin Dokuz Yüz Seksen Dört"'ü okumayı tercih ettim. Okumak isteyenler için kitap kapağı:
Bu arada Dr. Yalçın Güran'ın 1984 hakkında önceden yazdığı ilginç bir yazıyı da sizlerle paylaşmak isterim:
Gelelim George Orwell'e... Yazarımız iki dünya savaşı görmüş, aklı selim, İngiliz Edebiyatı'nın önde gelen isimleri arasındadır. Enteresandır ki Orwell 1984 adlı romanını 1948'de yazar. Rakamların yerini değiştirmesinin nedeni, eserin gelecek hakkında kehanetlerde bulunmasıdır. Bununla beraber romanda zıt anlamlı bir çok kelime eş anlamlı gibi gösterilmektedir. Tamamen diktatörlük rejiminin dayattığı bir anlam karmaşası söz konusudur. Romanda geçen partinin üç temel sloganı vardır:
SAVAŞ BARIŞTIR / ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR / CAHİLLİK GÜÇTÜR.
Orwell, kapitalistlere karşı sosyalistlerle omuz omuza savaşır. Ancak sosyalizme olan inancını çabuk yitirir ve sistemi sorgulamaya başlar. Sosyalizmin, idealde mükemmel bir sistemken, pratikte çok da rağbet edilmemesi gereken bir yapılanma olduğunu öngörür. 1984'ü yazdıktan sonra, bir çok insan tarafından sosyalizm düşmanı ilan edilmiş olsa da, işin aslı kapitalizmi ve sosyalizmi bir ipin uç noktaları olarak farzedersek, yazar yalnızca ipin iki ucunu birleştirip, iki ideolojideki ortak noktaları okuyucunun gözleri önüne sermektedir. Zorluklarla dolu 47 yıllık hayatının sonunda geriye sayısız makale ve 10 kitap bırakır.
Kitapları
Paris ve Londra'da Beş Parasız (1933)
Burma Günleri (1934)
Papazın Kızı (1935)
Zambak Solmasın (1936)
Wigan İskelesi Yolu (1937)
Katalonya'ya Selam (1938)
Daralma (1939)
Hayvan Çiftliği (1945)
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1949)
Kitapta kısaca Winston adlı başkahramanın insani vasıflarını korumak adına otoriteye karşı gelişi ve bunun sonucunda gelişen olaylar anlatılmaktadır. Tabii ki Orwell bu romanında hiciv sanatını konuşturmuştur. Orwell'in hicvinden sadece sosyalistler değil kapitalistler de nasibini almıştır. 1950'ye kadar yayınlanmamasının nedeni ise bu iğneli anlatımda yatmaktadır.
Anlatılan öyle bir dönemdir ki, tüm halk evlerindeki tele-ekran denilen teknolojik aletler tarafından 7/24 izlenmektedir. Bu aletler aracılığıyla insanların zihinleri hiç durmadan kontrol edilmekte, yaptıkları tüm hareketlere yön verilmekte, duyguları tamamen yok edilmekte ve ruhları öfke ve nefretle doldurulmaktadır. Size tanıdık geldi mi?
Büyük Birader halkın lideridir. Aslında fiziksel anlamda Büyük Birader diye birisi yoktur, hiç var olmamıştır. Tüm halk, bu uydurma karakterin varlığına körü körüne inanmaktadır. Onu sadece tele-ekranlarda ve partinin hazırladığı posterlerde görürler. Ancak hiçkimse bu uğruna savaşılan, tapılan, yere göğe sığdırılamayan karakterin bir an olsun etten kemikten halini görmek istemeyi aklından bile geçiremez. Verilen bilgi yeterlidir, kafa yorup yeni bilgiler edinmeye gerek yoktur . Zaten parti, halk için en doğrusu neyse onu uygular. Geçmişte ülkemizde ve dünyada çok sevilen ve çok izlenen bir yarışmayı hatırlarsınız. "Biri bizi gözetliyor" yabancı ülkelerde yayınlanan ismiyle "Big Brother" = "Büyük Birader". O rating rekorları kıran, "muhteşem" televizyon yarışmanın amacını sanırım anlamışsınızdır.
Türkiye'deki BBG Evi ve Bize "Kazandırdığı"Değerler |
Amerika'daki Big Brother Yarışmasının Jeneriği (Dikkat: Solda herşeyi gören göz) |
George Orwell'in Hayali Dünya Haritası Ocenia - Okyanusya Eurasia - Avrasya Eastasia - DoğuAsya Disputed - Tartışmalı Topraklar |
İşte kitapta geçen, ilginizi çekebilecek, etkileyici cümleler:
"Küçük kurallara uyarsan, büyük kuralları çiğneyebilirdin."
"Ayrıcalıklı kesimlere bile sıkıntı çektirmek, bilinçli bir tutumun sonucudur; çünkü genel bir yoksunluğun hüküm sürmesi küçük ayrıcalıkların önemini artırır ve böylece bir kesim ile öbürü arasındaki farkı büyütür."
"İnsan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu belki de."
"Totaliterler, Şöyle yapacaksın, böyle yapacaksın' diye dayatıyorlardı. Biz ise, insanlara, 'Sen aslında şusun, aslında şöyle düşünüyorsun, şuna inanıyorsun' diye bastırıyoruz." Burada araya girip iki çift laf etmek icab ediyor. İnsanlara "ne istedikleri" modayla, "ne düşündükleri ve neye inandıkları" ise teknolojiyle dayatılıyor. Sizce aşağıda gördüğünüz insanlardan, moda adı altında beyinleri yıkanmadan şu kıyafetleri giymeleri ya da bu saçlarla sokakta dolaşmaları istense ne yaparlardı?
Moda olduğu için giyilen dışkı sarısı botlar |
Orwell birazdan okuyacağınız cümlelerle de elit kesimin asıl planını tüm saydamlığıyla gözler önüne sermektedir: "Bizi geçmişteki tüm oligarşilerden farklı kılan, ne yaptığımızı biliyor olmamız. Onların hepsi, hatta bize benzeyenleri bile korkak ve ikiyüzlüydü. Alman Nazilerinin ve Rus Komünistlerinin yöntemleri bizim yöntemlerimize çok yaklaşmıştı, ama onlar kendi güdülerini tanımayı hiçbir zaman göze alamadılar. İktidarı zorunlu olarak ve belirli bir süre için ele geçirdiklerini, yolun sonunda insanların özgür ve eşit olacakları bir cennetin beklediğini söylüyorlar, dahası belki de buna inanıyorlardı bile. Biz öyle değiliz Kimsenin iktidarı sonradan bırakmak amacıyla ele geçirmediğini biliyoruz. İktidar bir araç değil, bir amaçtır. Kimse devrimi korumak için diktatörlük kurmaz; diktatörlük kurmak için devrim yapar. Zulmün amacı zulümdür. İşkencenin amacı işkencedir. İktidarın amacı iktidardır."
Şimdi bu cümlelere lütfen dikkat: "Biz maddeye hükmediyoruz, çünkü zihne hükmediyoruz. Gerçeklik kafanın içindedir. Yavaş yavaş öğreneceksin, Winston. Bizim yapamayacağımız hiçbir şey yok. Görünmezlik, havaya yükselme, ne istersen. İstersem bir sabun köpüğü gibi yükselebilirim yerden. İstemiyorum, çünkü Parti istemiyor. Doğa yasalarıyla ilgili bu on dokuzuncu yüzyıl düşüncelerini kafandan atmalısın. Doğa yasalarını biz yaparız." Amaç beyinlerin yıkanması demiştim. Bunun çok yönlü yapılması ve hızla yayılması gerekiyor. Günümüzde bu tarz bir yozlaşmaya en çok hız veren teknolojidir. Bu bloğu yazmak gibi belli bir amaçla kullanıldığında değil, kalabalık içinde dev bir yalnızlığa, bencilliğe, bireysel bir yaşantıya, toplumdan git gide uzaklaşmaya, özünü unutmaya, beyinlerin yıkanmasına ve aşağıdaki görüntülere neden olduğunda:
Son olarak kötü emellerin ulaşacağı noktayı bir de George Orwell'in ağzından dinleyin: "İnsan insana nasıl hükmeder, Winston?" Winston, biraz düşünüp, "Acı çektirerek," dedi."Tamam işte. Acı çektirerek. Boyun eğmek yetmez. Acı çekmiyorsa, kendi iradesine değil de senin iradene boyun eğdiğinden nasıl emin olacaksın? Hükmetmek, acı çektirmekle ve aşağılamakla olur. Hükmetmek, insanların zihinlerini darmadağın etmek, sonra da dilediğin gibi yeniden biçimlendirerek bir araya getirmekle olur. Nasıl bir dünya yaratmakta olduğumuzu anlamaya başladın mı şimdi? Eski reformcuların hayalini kurduğu o enayi, zevk düşkünü ütopyaların tam tersi bir dünya. Korku, ihanet ve azap dolu bir dünya, ezmenin ve ezilmenin dünyası, kendini yetkinleştirdikçe daha az acımasız olacak yerde daha da acımasız olan bir dünya. Bizim dünyamızda ilerleme, daha fazla acıya doğru bir ilerleme olacak. Eski uygarlıklar ya sevgi ya da adalet üstüne kurulduklarını öne sürüyorlardı. Bizim uygarlığımız ise nefret üstüne kurulu. Bizim dünyamızda korku, öfke, zafer ve kendini aşağılamadan başka bir duyguya yer yok. Başka ne varsa hepsini yok edeceğiz, hepsini. Devrim öncesinden bu yana süregelmiş düşünce alışkanlıklarını daha şimdiden kırıyoruz. Çocuk ile ana baba, insan ile insan, kadın ile erkek arasındaki bağları kopardık. Artık hiç kimse karısına, çocuğuna ya da arkadaşına güvenmeyi göze alamaz. İleride kimsenin karısı ve arkadaşı olmayacak. Çocuklar, tıpkı tavuğun altından alınan yumurtalar gibi, doğar doğmaz annelerinden alınacaklar. Cinsellik içgüdüsü yok edilecek. Dölleme, tayın vesikasının yenilenmesi gibi, her yıl yinelenen bir formalite olacak. Orgazmı ortadan kaldıracağız. Nörologlarımız şu sıralar bunun üzerinde çalışıyorlar. Parti'ye sadakat dışında sadakat diye bir şey olmayacak. Büyük Birader'e duyulan sevgi dışında sevgi diye bir şey olmayacak. Düşmanı bozguna uğrattıktan sonra atılan zafer kahkahası dışında hiçbir kahkaha atılmayacak. Sanat, edebiyat, bilim diye bir şey olmayacak. Kadiri mutlak olduğumuzda bilime gereksinimimiz kalmayacak. Güzellik ile çirkinlik arasında hiçbir ayrım olmayacak. Merak diye bir şey, yaşama sevinci diye bir şey olmayacak. Yaşamın tüm zevkleri yok edilecek. Ama durmadan büyüyen ve gittikçe ustalaşıp yetkinleşen bir iktidar esrikliği her zaman var olacak; bunu hiç aklından çıkarma, Winston. Zafer heyecanı, umarsız düşmanı ezip geçmenin coşkusu her zaman, her an yaşanacak. Geleceğin resmini görmek istiyorsan, bir insan yüzüne basmış bir postal getir gözlerinin önüne, sonsuza dek."
Başka söze ne hacet... Herşey ortada... Son olarak geçmişteki güzellik kavramıyla şimdiki güzellik kavramını karşılaştıralım. Siz de ne demek istediğimi kolaylıkla anlayacaksınız...
Ingrid Bergman - 1984'ün yazıldığı yıldaki (1948) güzellik kavramı ve o yıllardaki gençler tarafından örnek alınan oyuncu |
Lady Gaga - Günümüzün (2013) gençler tarafından en çok sevilen ve örnek alınan şarkıcılarından biri |