Simgeler, semboller, sırlar... Hiç bir şeyin göründüğü gibi olmaması...
Çelişkiler, yol ayrımları, ani kararlar, tereddütler, şans ve kader...
Öncelikle Dan Brown kimdir? Hemen anlatayım... New Hampshire doğumlu, Amerikalı bir yazardır. Kendisi Vikipedi'ye göre büyükbabasının da mason olduğunu defalarca verdiği demeçlerde açıklamıştır. Bkz: http://tr.wikipedia.org/wiki/Dan_Brown
Masonların, çoğunuzun bildiği ünlü bir lafı vardır: "Masonluk masonlardan öğrenilir". Kendisinin ve ekibinin bu konuda bir misyoner gibi çalıştığını ve açık edilmesi gereken bilgiyi, istenilen şekilde tüm dünyadaki okurlara aktarmakla görevli olduğunu söyleyebilirim.
Dan Brown'un "Cehennem" adlı kitabını okudum. Bununla beraber "Da Vinci Kodu"nu ve "Melekler ve Şeytanlar"ı da okudum. Fikrim şudur: Dan Brown iyi bir yüksek lisans tezi yazarı, etkileyici bir araştırmacıdır. Kitaplarında verdiği bilgiler, orta çaplı bir üniversitede okuyan ve yüksek lisans yapmak için yurtdışına giden herhangi bir öğrencinin ya da 799 €'ya Roma-Venedik-Floransa şehir turlarına katılan emekli bir çiftin edinebileceği standart bilgilerdir.
Bunların ötesinde esas üstünde durulması gerekenler, kitaptaki detaylardır. Yazar romanında sürekli şaşırtmacalara yer verir. Öldü dediğiniz kişi canlanır, masum dediğiniz aldatır, yani klasik yin ve yang felsefesiyle ilk adımda beynimizi yıkar. Aslında bahsettiği kız başlarda çok iyi gibi görünmektedir, dışarıdan baktığında tahmin edemezsiniz ancak hikayedeki en kötü karakterdir. Ama o kötü karakterin de böyle davranma nedeni vardır. Sorunlarla yoğurulup bu güne kadar survivor edasıyla yaşayan kızımız sonunda gerçek aşkı, ruh eşini bulmuştur, bu tavırları da ondandır falan filan... Amerikalıların bir sözü vardır. Bilir misiniz? "BULL SHIT". İşte bu anlatılanlar için söylenebilecek iki kelime...
Öncelikle Dan Brown kimdir? Hemen anlatayım... New Hampshire doğumlu, Amerikalı bir yazardır. Kendisi Vikipedi'ye göre büyükbabasının da mason olduğunu defalarca verdiği demeçlerde açıklamıştır. Bkz: http://tr.wikipedia.org/wiki/Dan_Brown
Masonların, çoğunuzun bildiği ünlü bir lafı vardır: "Masonluk masonlardan öğrenilir". Kendisinin ve ekibinin bu konuda bir misyoner gibi çalıştığını ve açık edilmesi gereken bilgiyi, istenilen şekilde tüm dünyadaki okurlara aktarmakla görevli olduğunu söyleyebilirim.
Dan Brown'un "Cehennem" adlı kitabını okudum. Bununla beraber "Da Vinci Kodu"nu ve "Melekler ve Şeytanlar"ı da okudum. Fikrim şudur: Dan Brown iyi bir yüksek lisans tezi yazarı, etkileyici bir araştırmacıdır. Kitaplarında verdiği bilgiler, orta çaplı bir üniversitede okuyan ve yüksek lisans yapmak için yurtdışına giden herhangi bir öğrencinin ya da 799 €'ya Roma-Venedik-Floransa şehir turlarına katılan emekli bir çiftin edinebileceği standart bilgilerdir.
Bunların ötesinde esas üstünde durulması gerekenler, kitaptaki detaylardır. Yazar romanında sürekli şaşırtmacalara yer verir. Öldü dediğiniz kişi canlanır, masum dediğiniz aldatır, yani klasik yin ve yang felsefesiyle ilk adımda beynimizi yıkar. Aslında bahsettiği kız başlarda çok iyi gibi görünmektedir, dışarıdan baktığında tahmin edemezsiniz ancak hikayedeki en kötü karakterdir. Ama o kötü karakterin de böyle davranma nedeni vardır. Sorunlarla yoğurulup bu güne kadar survivor edasıyla yaşayan kızımız sonunda gerçek aşkı, ruh eşini bulmuştur, bu tavırları da ondandır falan filan... Amerikalıların bir sözü vardır. Bilir misiniz? "BULL SHIT". İşte bu anlatılanlar için söylenebilecek iki kelime...
Şimdi kitaptaki "Transhümanizm" tanımına gelelim. DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) Başkanı transhümanizmi kitapta şu şekilde açıklamaktadır: "Transhümanizm bir tür felsefe, bir aydın hareketidir. Bilim dünyasında hızla yayılmaya başladı. Esasen, insan bedenindeki kalıtımsal zayıflıkları aşmamız gerektiğini ileri sürer. Başka bir deyişle, insan evrimindeki bir sonraki aşamada, kendimizi biyolojik olarak düzenlememiz gerektiğini söyler." (Syf.366)
"... Tehlikeli bir zamandayız. Bugün, gelecek kuşakları daha yetenekli, daha dayanıklı, daha güçlü, hatta daha zeki kılacak genetik dizileri aktive etme imkanına sahibiz. Bu şekilde bir süper tür yaratabiliriz. Kimilerinin, türümüzün geleceği olduğuna inandığı, bu teoride 'geliştirilmiş' bireylere transhümanistler insanötesi diyor."(Syf.367)
Peki bu süper türden kasıt nedir? Şimdi gözlerinizi iyice açın ve yazdıklarımı dikkatlice okuyun... Bu bir polisiye romanı değil... Bu bir araştırma yazısı hiç değil... Bu kesinlikle bir uyarı... Evet aynen öyle... Bir uyarı... Tabii ki her zamanki gibi sadece anlayabilene... Çünkü aynen söyledikleri gibi: "Bir çoğu bakacak ama göremeyecek."
11 eylül için yapılan ön hazırlıkları hatırlayın... Çizgi filmlerin içine yerleştirilen sahneler, oyun kartları, filmler, yazılar vs. Tüm planlı ve çalışılmış felaketler vuku bulmadan önce mutlaka bir şekilde bildirilir. Ancak bizim bunları ayrıştırmamız zordur. Çoğu zaman anlatılanlar hayalle gerçek arasındaki bir boşlukta süzülürler. Bazen sadece bakmak yetmez, görmek için çabalamak gerekir. Bitmek bilmeyen felaket senaryoları türetilir. Kıyametler, doğal ve yapay felaketler, uzaylı ve robot istilaları, zombiler, vampirler, kıtlık... Sürekli olarak her yeni jenerasyon için farklı bir felaket silsilesi... Amaç çoğu zaman boşvermişlik hissini tetiklemektir. İnsanları "elimizden bir şey gelmiyor ki" moduna sokup çaresiz olduklarına inandırmaktır.
Şimdi planlara bakınız. Rus asıllı Dmitry Itskov'un bir projesiyle karşı karşıyayız. Projenin adı "2045". Kendisi bizlere avatar projesi sayesinde ölümsüzlüğü vaad ediyor. Nasıl mı? Hemen anlatayım. Bu çalışmanın 4 aşaması var:
1-Avatar A (2015-2020): İnsan vücudunun robot kopyasının oluşturulması ve uzaktan BCI (Brain-Computer Interface) ile kontrol edilmesi
2-Avatar B (2020-2025): Bir kişinin ölümünün ardından insan beyninin bir avatara yerleştirilmesi
3-Avatar C (2025-2035): Bir kişinin ölümünün ardından kişisel özelliklerinin yapay zekalı avatara aktarılması
4-Avatar D (2035-2045): Hologram görünümlü bir avatarın oluşturulması
Dileyenler devam eden projeyle ilgili daha ayrıntılı bilgi almak için resmi sitesini de ziyaret edebilir: http://2045.com/
Saçma sapan gelebilir ama transhümanistler işte tam olarak bu gibi çalışmalarla uğraşıyorlar. Bunlar çok uzun vadeli projeler. Emin olabilirsiniz ki; hiç birisi bir anda ortaya çıkmadı. Sadece olgunlaşma aşamasına gelene kadar, bir takım alıştırma turları yapıldı. İnsanlar yavaş yavaş bu projeye alıştırıldı.
İnsan olarak doğup, insan olarak ölmenin sakıncası nedir bilemiyorum. Yüzyıllardır hakim olan sistem, kölelik sistemi. Eskiden sadece fiziksel kölelik vardı, şimdi buna bir de zihinsel kölelik eklendi. İnsanlar bağımlı. Para denilen kağıt parçalarını elde etmek ya da banka hesaplarındaki dijital rakamları çoğaltmak için başkalarına "gönüllü" olarak kölelik etmekten çekinmiyorlar. Hedef, insanları içi boş, ruhsuz robotlara dönüştürmek.Yukarıda anlatılan "2045" sürecinde ilerlerken tüm bunlar birer araç. Birileri tanrıyı oynayacak diye insan ırkını zoraki bir evrime sürükleyen bu çabalardan biz çoğu zaman haberdar olamıyoruz.
"... Tehlikeli bir zamandayız. Bugün, gelecek kuşakları daha yetenekli, daha dayanıklı, daha güçlü, hatta daha zeki kılacak genetik dizileri aktive etme imkanına sahibiz. Bu şekilde bir süper tür yaratabiliriz. Kimilerinin, türümüzün geleceği olduğuna inandığı, bu teoride 'geliştirilmiş' bireylere transhümanistler insanötesi diyor."(Syf.367)
Peki bu süper türden kasıt nedir? Şimdi gözlerinizi iyice açın ve yazdıklarımı dikkatlice okuyun... Bu bir polisiye romanı değil... Bu bir araştırma yazısı hiç değil... Bu kesinlikle bir uyarı... Evet aynen öyle... Bir uyarı... Tabii ki her zamanki gibi sadece anlayabilene... Çünkü aynen söyledikleri gibi: "Bir çoğu bakacak ama göremeyecek."
11 eylül için yapılan ön hazırlıkları hatırlayın... Çizgi filmlerin içine yerleştirilen sahneler, oyun kartları, filmler, yazılar vs. Tüm planlı ve çalışılmış felaketler vuku bulmadan önce mutlaka bir şekilde bildirilir. Ancak bizim bunları ayrıştırmamız zordur. Çoğu zaman anlatılanlar hayalle gerçek arasındaki bir boşlukta süzülürler. Bazen sadece bakmak yetmez, görmek için çabalamak gerekir. Bitmek bilmeyen felaket senaryoları türetilir. Kıyametler, doğal ve yapay felaketler, uzaylı ve robot istilaları, zombiler, vampirler, kıtlık... Sürekli olarak her yeni jenerasyon için farklı bir felaket silsilesi... Amaç çoğu zaman boşvermişlik hissini tetiklemektir. İnsanları "elimizden bir şey gelmiyor ki" moduna sokup çaresiz olduklarına inandırmaktır.
Şimdi planlara bakınız. Rus asıllı Dmitry Itskov'un bir projesiyle karşı karşıyayız. Projenin adı "2045". Kendisi bizlere avatar projesi sayesinde ölümsüzlüğü vaad ediyor. Nasıl mı? Hemen anlatayım. Bu çalışmanın 4 aşaması var:
1-Avatar A (2015-2020): İnsan vücudunun robot kopyasının oluşturulması ve uzaktan BCI (Brain-Computer Interface) ile kontrol edilmesi
2-Avatar B (2020-2025): Bir kişinin ölümünün ardından insan beyninin bir avatara yerleştirilmesi
3-Avatar C (2025-2035): Bir kişinin ölümünün ardından kişisel özelliklerinin yapay zekalı avatara aktarılması
4-Avatar D (2035-2045): Hologram görünümlü bir avatarın oluşturulması
Dileyenler devam eden projeyle ilgili daha ayrıntılı bilgi almak için resmi sitesini de ziyaret edebilir: http://2045.com/
Saçma sapan gelebilir ama transhümanistler işte tam olarak bu gibi çalışmalarla uğraşıyorlar. Bunlar çok uzun vadeli projeler. Emin olabilirsiniz ki; hiç birisi bir anda ortaya çıkmadı. Sadece olgunlaşma aşamasına gelene kadar, bir takım alıştırma turları yapıldı. İnsanlar yavaş yavaş bu projeye alıştırıldı.
İnsan olarak doğup, insan olarak ölmenin sakıncası nedir bilemiyorum. Yüzyıllardır hakim olan sistem, kölelik sistemi. Eskiden sadece fiziksel kölelik vardı, şimdi buna bir de zihinsel kölelik eklendi. İnsanlar bağımlı. Para denilen kağıt parçalarını elde etmek ya da banka hesaplarındaki dijital rakamları çoğaltmak için başkalarına "gönüllü" olarak kölelik etmekten çekinmiyorlar. Hedef, insanları içi boş, ruhsuz robotlara dönüştürmek.Yukarıda anlatılan "2045" sürecinde ilerlerken tüm bunlar birer araç. Birileri tanrıyı oynayacak diye insan ırkını zoraki bir evrime sürükleyen bu çabalardan biz çoğu zaman haberdar olamıyoruz.